Elazığlı Hattat: "Cismani aletlerle meydana getirilen ruhani hendese: Hat sanatı"

Kur'an-ı Kerim'den ilham alarak, "Nun, kalem ve yazdıklarına andolsun." ayetini şiar edinen hattatlar, yazdıklarıyla manevi bir iklim oluşturuyor ve İslam kültürünün gelecek nesillere ulaşmasını sağlıyor.

Elazığlı Hattat:

Advert

6-10'uncu yüzyıllar arasına tekabül eden hat sanatının ortaya çıkışı, aradan geçen bin yılı aşkın bir sürede tarihsel gelişim göstererek günümüze kadar ulaşan bir sanattır.

Hat sanatı, ilk olarak Arap Müslümanlar tarafından kullanılmışsa da, hicretten birkaç yüzyıl sonra İslam ümmetinin ortak değeri haline gelmiş ve İslam hattı vasfını kazanmıştır.

"Cismanî aletlerle meydana getirilen ruhanî bir hendese" şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış çerçevesinde yüzyıllar boyunca gelişerek süregelmiştir.

Elazığlı Hattat Serhat Yazar yaklaşık 10 yıldır bu mesleği icra ediyor. Yazar'ın, kentteki Aziziye ve İmam-ı Azam camilerinde hat sanatı mevcut.

İLKHA'ya konuşan Yazar, lise çağında okul öğretmeninin telkinleri ile hattatlık sanatına başladığını ancak asıl sanatı İstanbul'da bulunan üstadlardan öğrendiğini dile getirdi:

Hat sanatına başlamadan önce resimle uğraştığını anlatan Yazar, bu sanatı öğrenmek için İstanbul'da büyük üstadların dizleri dibinde oturarak onlardan ders aldığını söyledi.

"Hat, İslami sanatların ana gövdesidir"

Hat sanatının kalem işinden farklı olduğunu dile getiren Hattat Serhat Yazar, hattatlığa başlama serüvenini şöyle anlattı:

"Lise döneminde resimle meşguldüm. Bendeki resim kabiliyetinden dolayı okuldaki hocamız bize hat sanatından bahsetmişti. Hatla tanışmamı istemişti. Biz de bütün aşkımızı, şevkimizi hat sanatına vermeye başladık. Liseyi bitirdikten sonra önceleri hat sanatında amatörce çalışmaya başladım. Daha sonra cami süslemelerine başladım. Hat ile kalem işi farklı şeylerdir. Kalem işi daha çok boyama ve desenle ilgilidir. Hat ise İslami sanatların ana gövdesidir. Hat ile uğraşmama rağmen bir üstadın dizinin dibinde oturmadan vukufiyetin meydana gelmeyeceğini anladım. Derken İstanbul'da büyük üstatların dizinin dibinde oturduk, onlardan ders aldık. 10 küsur yıl oldu halen daha meşk etmekteyiz. Bugüne kadar böyle geldik." dedi. 

Hattat Serhat Yazar

"Hat, cismani aletlerle vücuda getirilen ruhani bir hendesedir"

Hat ve meşkin tarifini yapan Hattat Yazar, "Hat, eski üstadlarımızın dediği gibi; cismani aletlerle vücuda getirilen ruhani bir hendesedir. Bizim kullandığımız malzemeler; is mürekkebi, kamış ve kâğıttan oluşur. Meşk de karalama demektir. Eskilerin 'aşk olmadan meşk olmaz' sözü oradan geliyor."

"Nun, kaleme ve yazdıklarına andolsun ki!' ayeti hattatların ser levha ettikleri bir ayettir" 

Hat sanatının temelini oluşturan öğenin İslam olduğunu ve diğer İslami sanatların en önemlisi olduğunu dile getiren Hattat Yazar şunları söyledi: 

"Hat sanatı, İslam sanatlarından biridir. Hatta bana göre en önemlisidir. Ebru veya tezhip hat sanatı etrafında gelişmiş sanatlardır. Bizim çıkış noktamız ise, 'Nun, kaleme ve yazdıklarına andolsun ki!' ayetidir. Bu ayeti kendine şiar edinen hattatlar 'Cenab-ı Hakk'ın isimlerini, kelamını nasıl yazarız.' gayretiyle bin küsur senedir bu sanatı vücuda getirmişlerdir. Bu sanat, bir günde bize gelmemiştir, bilakis tarihi aşamalardan geçerek günümüze ulaşmıştır. Yenilikler inkılaplar geçirerek gelmiştir. Hatta kalem kesme usulleri bile değişerek günümüze kadar gelmiştir. Osmanlılar da Şeyh Hamdullah döneminde, hat sanatı tam zirveye kavuşmuştur. Bu sanatı ecdadımız tam zirvede temsil etmiştir. Öyle ki, 'Kur'an Mekke'de nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı' diye bir söz bu coğrafyada meşhur olmuştur." dedi.

"Hat sanatı, harf inkılabıyla inkıtaa (kesintiye) uğradı"

Harf inkılabı ile hat sanatının kesintiye uğradığını ve Allah'ın izniyle birkaç hattatın gayretleri ile hat sanatının yine eski güzel günlerine döndüğünü dile getiren Yazar sözlerini şu şekilde sürdürdü:

Cumhuriyet döneminde, harf inkılabı olunca hat sanatı bir dönem inkıtaa uğramıştır. Ama Cenab-ı Hakk'ın inayeti ve birkaç hattatın gayreti ile yaşanan kırılma aşılmış ve çok şükür bugünlere kadar gelmiştir. Dünyanın birçok yerinde hattatlar gelip İstanbul'da icazet almaktadırlar. Hatta Arabistanlı icazetli hattatlar dahi İstanbul'a gelerek hattatlardan tekrar icazet almak ve daha bir üst seviyeye yükselmek istemektedirler.

"Hattatlıkta icazet alabilmenin yolu bir üstadın dizleri dibinde oturmaktan geçer"

Nasıl hattat olunabileceğine değinen Yazar, "İcazet; hocanın dizinin dibinde sürekli olarak meşk etmek, sürekli yazmak, hocanın talim ve terbiyesiyle onun istediği şekilde yetişmektir. Nihayetinde el o melekeyi kazandıktan sonra hocanın 'Artık sen yazabilirsin.' demesidir. Yani izin vermesidir. Yazı yazmak, icazet aldıktan sonra başlıyor. İlk giriş icazetten sonradır. Hatta eski üstadlardan birinden işitmiştim; 'Hat yazmak ve tam vakıf olmak için iki ömür lazımdır. Biri öğrenmek diğeri yazmak için.' Zaten sanat dediğin budur. Bence sonu olan, nihayete eren şey sanat olamaz. Murad-ı İlahi de belki böyledir. Cenabı Hakk'ın sonsuz bir esması, sıfatı olduğu gibi, O'na vakıf olmak ve ihata etmek mümkün değil. O'nun tecellileri sınırsız olduğu için, hat sanatı da kalem ile Allah'a bir yol bulma olduğu için bunda da bir sınır yoktur." dedi.

Gençlere hat sanatını öğrenmelerini tavsiye eden Hattat Yazar, "Gençler eğer hat sanatı aşkına kendilerini kaptırabilirlerse bütünüyle kendilerini ona vereceklerdir. Böylelikle gençlerimiz, dünyaya çağıran ve değişik şeylerle kanca atan bir sürü şeyden uzaklaşmış olacaklardır. Ama hat sanatının dünya ve manevi yolculukta insanlara güzel bir rehber olacağını düşünüyorum." diye konuştu. (İLKHA)

Advert

Paylaş: