Sosyolojik Eğitimde Kudret Tecellileri

Nurullah Paksoy

Tüm peygamberlerin insanları Allah'a davet etme konusunda sorumluluklarının mahiyeti hepinizin mâlumudur. Bu görev peygamberlerden sonra alimlere, alimlerden sonra da toplum içinde irşad misyonunu yüklenen davetçilere yüklenmiştir.  Allah azze ve celle söz konusu sorumluluğu Kuran'da bizlere şu şekilde hatırlatmaktadır. "İçinizden hayra çağıran iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir." (Ali imran 104). Kimi alimler bu çağrının toplumun genelini kapsadığını ifade ederken, kimiside bir topluluğun bu misyonu yüklenmesinin yeterli olduğu görüşündedir.

Meseleye açıklık getirmek için tanık olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak isterim.                           

▪Caminin yanıbaşındaki çay ocağında orta yaşlı bir adam, bir yandan çayını yudumlarken bir yandanda etrafındaki insanlara hararetli bir şekilde şahit olduğu meseleyi anlatıyordu. Söylediklerini size  aktarıyorum.                                                                                                                                                       

-Şu caminin hocasını iki öğrencisinin elinden tutmuş beraber yürüyorlarken gördüm. Hoca öğrencilerine çocuksu bir edayla hepinizin malumu şu meseleyi anlatıyordu;                                                           

-Zamanın birinde bir grup melek, falanca kavmi helak etmek için o bölgeye doğru yola çıkarlar. Melekler helak edecekleri kavmin olduğu bölgeye vardıklarında gördükleri manzara karşısında hayrete düşerler. O şehirde yaşayan insanlardan bir kısmı gecenin ortasında kalkmış Allah'a ibadet ediyorlar. Hayretlerini üzerlerinden atamayan o melekler, durumu Allah (c.c)'a arz ediyor. Allah azze ve celle, meleklere o toplumu helak ettiklerinde ilk önce o ibadet eden kişilerden başlamalarını emrediyor. Çünkü onlar dini sadece kendilerine has kılmışlardı. Günümüzün tabiriyle 'sadece kendilerine müslümandılar'. Etraflarında olan bitenden bihaber, kötülüklere karşı duyarsız, dini bireysel maneviyattan ibaret gören ruhbanlar gibiydiler.İşte asıl helak edilmesi gerekenler onlardı.                                                                                      

▪Orta yaşlı adam hararetle konuşmasını sürdürürken  şunları ekledi;                                                                  

-O meseleyi işittikten hemen sonra içimi müthiş bir korku sardı. Akşam eve vardığımda kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Sabaha kadar ibadet ettim, tövbe ettim, namaz kıldım. İnsanlar kötülükler içinde bocalayıp dururken, bataklığa batmış nice insan etraftan bir ışık parıltısı beklerken biz müslümanlardan çıt yok.  Yürüyen ölüler gibi sessiz sedasız...

Hikayemize bi ara verip asıl meselemize dönelim. Peygamberlerin risalet misyonunu yüklenen aziz davetçiler, içinde bulundukları toplumun ihyası için çalışmalı çabalamalı elinden geleni en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. Ancak o kutsal görevi yaparken şu hususa da dikkat etmelidir. Allah'ın kudret tecellilerini unutup ye'se ve karamsarlığa kapılmamalı. Allah'ın dünyada gözle gördüğümüz mucizevi yardımlarının yanında belkide anca ahirette öğrenebileceğimiz ilahi yardımlarını unutmamalı. Zaferden değil seferden sorumlu olduğumuzun, Allah'ın ilelebet zaferi nasip edip nurunu tamamlayacağını unutmamalı.

Bir haykırışlarından sonra binler yeşerdiği ve bunu anca üç yüz sene sonra uyandıklarında gördükleri Ashabı Kehf'in meselesini zihinlerimizde diri tutmalıyız. Döneminin dünya gücü Roma'nın  hak dine yönelmesine vesile olan küçücük bir kıvılcımdı sadece. Gerisi sonsuz güç ve kuvvet sahibi Allah azze ve celle'nin kudret tecellisiydi. Mesele bu kadar basit. Sen İbrahim misali samimiyetle Allah'a olan adağını ada, Allah senin ardından İsmail olmak için sıraya giren bir millet bıraksın.

 Hikayemize geri dönersek. Cami hocası öğrencilerine meseleyi anlatırken belkide öğrencilerin kafalarının bir köşesinde kalıp, ileride onları herekete geçirir amacıyla anlatmaya çalışmıştır. Oysa nasıl bir ilahi tecellinin odak noktası olduğunun farkında bile değildir. Hatırlarsak, orda oturan orta yaşlı adam söylenenlere sadece  kulak misafiri olmuştu. O duydukları onu harekete geçirmiş, tövbe edip ibadete atılmıştı. Etrafındakilere anlatmaya başlamıştı. Tebliğ misyonunu yüklenen hocadan duyduğu bir cümle hayatında inkılap yapmıştı. Bize düşen ise bunu yazıya dökmekti. Devamında neler tecelli edecek bu Allah'ın takdiri. Bu anlattığımız toplumun ihyası için çalışan nice davetçiden sadece birinin bir zaman diliminde serpiştirdiği birkaç tohumun sulak alan bulmasıyla meyveye durmasıydı.  Siz değerli okuyucular gibi sayısız davetçilerin nice ormanlar yeşerttiğine hep beraber şahit olmamız temennisiyle...

 

 

Paylaş: