İstanbul Sözleşmesi ve Feminizm

Necati Karataş

Yıllardır bu konu hakkında detaylı çalışmalar yaptık, horlandık, dışlandık, yalanlandık öyle ki Ak parti düşmanı bile ilan edildik.

Çok iyi hatırlıyorum “yok canım abartıyorsunuz” diyen de oldu. Ancak durmadık doğru bildiklerimizden vazgeçmedik...

6 yıldır katıldığımız her platformda dile getirdik dosyalar hazırladık. Binlerce mağdurun hikâyelerini derledik. Durum çok vahim maalesef. İşin garip tarafı Allah'a muhalefette üst sınırlarda oynayan bu akımın yeşili türedi. Başörtülü ancak erkek giyinimli… Yeşil akım feministleri.

Bu yeşil feministler Avrupa'dan ve dahi diğer ecnebi ülkelerden akan ciddi fonlarla ülkemizin en ücra köşelerinde dernekler kurdular. Allah'ın lanetlediği melanetleri kanunla koruma altına almak için meclise baskı kurdular. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verdiği destek sonuç verecekti.  6284 kadını koruma yasasını meclisten geçirdiler. Ezanların okunduğu bu topraklarda “lutiliği” yasalar ile güvence altına aldılar. Bu yasa ile kadını güçlü kılacağız diyen Ak parti kadın kollarından başkası değildi. Kadın için ev güvenli değil diyenlerde onlardı ve hala bu savını savunanlarda onlar.

Diğer taraftan halkın baskısı karşısında, kendi kadın kollarına muhalif bir çıkış yapacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan “İstanbul sözleşmesi ‘nas’ değildir, değiştirilir” dediyse de maalesef değiştiremedi.

Müsaade etmediler. Her ne kadar aklıselim düşünen bir kesimleri var idiyse de bir kere kişilikleri ipotek altındaydı bunu çok sonralardan anlayacaklardı.  Kirli siyonist şirketlerden akan fonların bir karşılığı olacaktı. Avrupa parasının karşılığını istiyordu. Öyle ya elin gâvuru boşuna maddi destek sunmamıştı.

Kadınları koruduklarını söyleyen ve  asla kadını korumayan, kadını sokaklarda güvensiz bir şekilde savrulmasına zemin hazırlayan bu yasa daha çok manipüle edilecek, kılcal damarlarımıza taşınacaktı. Hedeflenen buydu.. Bunu ön görduk bu yasa kesinlikle ülkenin bünyesinden devletin ve idarenin zihin kodlarından silinmesi gerektiğini her gündeme aldığımızda bize ciddi saldırılar yaptılar. Gelecek adına endişe verici olduğunu dile getirdiysek te sesimizi kısıp tüm platformları yüzümüze kapattılar.  Günbegün yıkıcı etkisinin gösteren bu yasa tartışma konusu olunca özde teröristinden, sözde vatanperverine, solcusundan sağcısına, Kemalist CHP, HDP ve MHP gibi siyasi partilerin biz her ne kadar farklı uçlarda olduğunu düşünsekte, ittifak ettiklerini İstanbul sözleşmesini gözü gibi koruduklarına ve kolladıklarına şahit olduk. Ancak bizi ilgilendiren onlar değil Ak parti idi endişemiz daha da artmıştı. Düşünsenize halkının huzur ve güveni için halka hizmet etmeyi düstur edinenler halka rağmen 6284 yasasını bu denli savrulacaklardı ve ihanetlerinin bedelini halk ödeyecekti.

Gelinen noktada 10 yıl önce evlenmiş ve 6,9 yaşlarında çocukları mutlu bir evlilikleri olan aileleri sırf genç yaşta evlenmişler diye babaları cezaevine attılar. Nikahsız birliktelikler meşru kabul gördü ancak nikahlı birliktelikler tehlike olarak algılandı. Kadının beyanı esas alındı büyük bir hak kaybına ve adalet garebetine imza attılar.

Evlilik oranları düştü boşanma oranları resmi verilerde de göze çarpacak oranda artı ve dahası cinayetler ile anılan ülkeler arasına girdik. Bu yasanın kadını korumadığını adeta kurban ettiğini aynen beyan ortadaydı. Israrla kendilerini siper edenlere sormak gerekir. İstenilen bu muydu?

Son zamanlarda fısıltı gazetesinde geçen bazı başlıklar dehşet vericiydi. Özellikle Avrupa ve kirli siyonist yapılanmalar Türkiye'den yeteri kadar istismar haberleri alamıyoruz diye yerel kuruluşlarına baskı kurduğu söyleniyordu. Bu söylemlerin sessizce yayıldığı günlerde gündeme bir anda kadın cinayetleri oturdu. Çoğu görsel ve yazınsal basında kadın cinayetleri işlenmeye başlandı.  Neredeyse her kanalda bir kadın cinayeti haberi gündeme düşüyor ve duygulara hitap ederek insanımızı ciddi bir girdaba sürüklüyorlardı. Eyvah bu gidiş nereye diye aklıselim düşünmemize fırsat vermeden....

Cinayetin kadını, erkeğimi olur başlığıyla devam edeceğiz

Kalın selametle…

Paylaş: