Üstad Bediüzzaman ve Eğitim

M.Furkan Aslan

Birkaç yazı dizimizi ayıracağımız ‘’Üstad Bedizzaman ve Eğitim Modeli’ başlıklı konumuzun ilk çalışmasını ele alırken, Rabbimizden faydalı ve te’sirli olmasını niyaz ederiz..

İslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne (beşikten-mezara) süregelen bir olgu olmakla birlikte  politiksosyalkültürel, düşünsel, psikolojik, yapısal, bireysel vb. boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, mütemadiyen devam eden bir süreçtir.                                                                         Bununla birlikte eğitimin amacı, bireyin hayatının her safhasında müspet, faydalı ve erdemli değişiklikler oluşturmaktır.

Eğitim, Rabbimiz tarafından fıtratımıza yerleştirilen iyilik, güzellik, erdem ve faziletin, dışa çıkması ve hayatın her alanında tezahür etmesi için sa’y ve gayrette bulunmaktır.

Aynı zamanda eğitim ile hayatımızdaki becerileri, tutumları, anlayışları, değer yargılarını ve istikamet çizgimizi belirleriz. Hayatın her parçasında ihtiyaç duyduğumuz eğitim süreci, beşikten kabir kapısına kadar devam eden bir bütündür.

Bu yazı dizimizdeki temel amaç, Risale-i Nur ve Eğitim ilişkisidir. Bundan ötürü Eğitim Bilimlerinin dallarına ciddi temas etmek, farklı bir konu olmakla birlikte belki ayrı ve daha uzun bir şekilde izah edilmesi gerekir.

Risale-i Nur sübjektif nazariye ve mütalâalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur'ân'ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arzedilen bir külliyattır.

Bundandır ki, eğitim ve öğretim ile ilgili bir çok konuya deruni vukufiyeti ile temas eden Üstad Bediüzzaman, kendi çağında eğitim anlayışı ile ilgili ulvi tespitler yapmıştır.

Üstad Bediüzzaman, çok küçük yaşta yaşanan hadiseleri inceden inceye sorgulayıp anlamaya çalışırken henüz 9 yaşına yeni bastığı sıralarda ilim ve eğitim yolculuğu başlar.

 Bir çok ilim merkezlerine uğradı, ama hiçbir yerde uzun süreli kalmadı. Zira engin fıtratı, her an dinamik bir halde idi. Üç aylık, en uzun süreli ve düzenli eğitimini, on dört yaşlarında iken, sonradan Ağrı ilinin bir kazası olan Doğubeyazıt'taki Beyazıt Medresesi'nde, Şeyh Mehmet Celâlî'den aldı.

Bu üç aylık sürede, medrese eğitiminde yer alan kitapların yanında pek çok başka kitabı da okudu. Buradan icazetini alarak Doğubeyazıt'tan ayrıldı. Genç yaşına rağmen klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip olmuştu.

Doğu'daki bir çok ilim merkezlerine giderek, o dönemin medrese âlimleri arasında gelenek hâlinde olan ilmî münazaralara katıldı. Keskin zekâsı ve güçlü hafızasının yardımıyla, katıldığı bütün münazaralardan başarıyla çıktı. Doğu'daki meşhur âlimlere rüştünü fiilen ispatlamış olan Üstad, genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürdü. Anlaşılması en zor konuları bile hemen kavraması, okuduğu ve incelediği kitapları bir kere okumakla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın âlimleri ona "Bediüzzaman (zamanın eşsizi)" unvanını verdiler.

Bediüzzaman'ın Van hayatı, İslam aleminin geri kalma nedenleri ve bu durumdan nasıl kurtulabileceği konusuna odaklaştığı görülmektedir. Nihai noktada vardığı sonuç; bütün problemlerin cehaletten, ihtilaftan kaynaklandığını ve bunun için de eğitim alanında önemli ve yeni adımların atılması gerektiğiydi.

Bu anlamda ilk adımı yine Van'da attı. Van'da kaldığı sürede eğitim metodunu tamamen kendisinin hazırladığı bir medrese kurdu. Hatta bir ara Şark'ın zeki hocalarını ve zeki talebelerini Van merkezine getirtti. Bütün ihtiyaçların vakıf idaresince karşılanmasını sağlayarak, fen ve din ilimlerini bir arada vermeye başladı. Altı yedi ay süren bu eğitim denemesinde dersleri bizzat kendisi veriyordu.

Molla Said'in esas hedefi, aynı metodun uygulanacağı bir üniversiteyi Doğu Anadolu'da kurmaktı. Bu üniversitede din ilimleri ile fen ilimleri birlikte öğretilecek, etnik diller de serbest tutulacaktı. Bu üniversiteye, Kahire'deki Ezher Üniversitesi'nden hareketle "Medresetü'z-Zehra" ismini verdi. Van, Bitlis ve Diyarbakır üçgeninde gerçekleştirmeyi hedeflediği bu proje ile sadece cehalet ve geri kalmışlıkla mücadele etmekle kalınmayıp, muhtemel siyasi ve sosyal problemlere de bir çözüm bulunacağına inanıyordu.

Her defasında eğitimin tek yönlü değil, muhtelif makam ve merhalelerden oluştuğunu ve hayatın bütünün kapsadığını belirtmeye çalışan Üstad, bunu kendi hayatında da müstesna bir şekilde oluşturmuştur.

Konya’da doğup Medine-i Münevvere’de uzun bir süre yaşamış ve orada vefat etmiş olan Merhum İslam Alimi Ali Ulvi Kurucu’nun, Tarihçe-i Hayat’a giriş mahiyetinde yazdığı önsöz’de, Üstad’ın ‘’Edebi, Fikri, İlmi, Tasavvufi, Felsefi, Sosyal ve Psikolojik’’ yönünü hülasa olarak takdim ettiği serlevha yazısından bir iktibas yapmakta fayda var:

‘’ Evet, Müslüman ırkımıza Risale-i Nur Külliyatı gibi muazzam bir iman ve irfan kütüphanesini hediye eden, gönüller üzerinde mukaddes bir nur müessesesi kuran mümtaz ve müstesna zâtın kudret-i ilmiyesi hakkında tafsilâta girişmek, öğle vakti güneşi tarif etmek kadar fuzulî bir iştir…

Üstad, Risale-i Nur Küliyatında dinî, içtimaî, ahlâkî, edebî, hukukî, felsefî ve tasavvufî en mühim mevzulara temas etmiş ve hepsinde de harikulâde bir surette muvaffak olmuştur.’’

Eğitimde bir şaheser: Medresetüzzehra Projesi

“Vilayet-i Şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas ve Hem Türkistan’ın ortasında Medresetü’z-Zehra mânâsında, Camiü’l-Ezher üslubunda bir darü’l-fünun, hem mektep, hem medrese olacak bir üniversite için tam 55 senedir, Risale-i Nur’un hakikatına çalıştığım gibi, ona da çalışmışım...”(Emirdağ Lahikası, 2)

“Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir, (dini ilimlerdir) aklın nuru, fünun-u medeniyedir (fen ilimleri). İkisinin imtizaciyle (birleşmesiyle) hakikat tecelli eder. O, iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder (kanatlanır). İftirak ettikleri (ayrıldıkları) vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder (doğar).” (Münazarat)

Üstad Bediüzzaman, özellikle ‘’Medresetüzzehra’’ ismini vermesinin sebebi de yine vahdet, birlik ve uhuvvetin bir ürünüdür. Zira Üstad, bu medreseyi ‘’el-Ezher’in kız kardeşi’’ olarak niteler. Arabi lisanda parlamak anlamından ‘’Ezher’in’’ dişi şekli ‘’Zehra’’ manasına gelmektedir.

Medresetüzzehra Projesi, Üstad Bediüzzamanın kendi tabiriyle ‘’55 yıllık gaye-i hayalim’’ dediği bir çok ilim ve bilim dalının bir arada tedris edileceği çok boyutlu bir akademidir.

Eğitim alanında bir şaheser proje olan Medresetüzzehra, İslami, insani, sosyal, akli, pozitif ve muhtelif ilim ve bilim dallarının birleşmesiyle ortaya çıkacak, İnsan-ı Kâmil yetiştirmeyi merkezine almış bir eğitim merkezidir.

Üstad Bediüzzaman, insanların, toplumların ve devletlerin geri kalmışlığını, fakirlik ve sefaletini, ezilip birer sömürü odağı haline gelmelerinin kaynağında eğitimsizlik, cehalet ve muhtelif meselelerdeki ihtilaflarından doğan ayrışmalarında görmüştür.

Bununla birlikte gayet beliğ bir şekilde üç bireysel ve toplumsal hastalığa, üç reçete sunmuştur:

‘’Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı, sanat, marifet ve ittifak silahıyla cihad edeceğiz..’’(Münazarat)

1)Cehalet marazı: Şifa reçetesi; ilim, bilgi, marifet, eğitim, öğretim.

2) Zaruret(yoksulluk/yoksunluk) marazı:  Şifa Reçetesi; temiz üretim, ekonomik iyileşme, dürüst ticaret, sağlam zanaat vb.

3)İhtilaf(ayrışma) marazı: Şifa reçetesi; Vahdet, ittifak, uhuvvet, beraberlik..

Eğitimde bir inkılab niteliğinde olan Medresetüzzehra’nın ana hatlarıyla çizgisi, Üstad’ın da belirttiği üzere şöyledir:

1. “Medrese” ismini taşımalıdır.

2. Eski medrese ilimleri ile yeni ilimler beraber okutulmalı. Tedrisat dili, Arapça ,Türkçe, Kürtçe olmalı; ancak, Arapça vacip, Türkçe lâzım, Kürtçe caiz olmalıdır.

3. Zülcenaheyn (dini ve dünyevi ilimleri bilen) ve hem Kürtlerin ve hem de Türklerin güvenecekleri ekrad ulemasını veya istınas etmek (ünsiyet sağlamak) için lisan-ı mahalliye âşina olanları müderris olarak intihab etmeli.

4. Ekradın istidatları ile istişare etmeli. Onların sabavet ve besatetlerini nazara almalı.

5. Müşterek derslerle birlikte ihtisas şubeleri teşkil etmeli.

6. Mezunlara istihdam sahası bulmalı. Buradan mezun olanlar, diğer devlet üniversitesinden mezun olanlarla eşit haklara sahip olmalı.

7. Muallim yetiştiren mektepleri, geçici bir müddet bu medresede merkezleştirmeli, tâ ki intizam ve tefeyyüz ondan buna, fazilet ve diyanet bundan ona geçsin.

8. Kürdistandaki münferid tedrisat sistemini tadil edip umumileştirmeli.’’(Münazarat)

Bu 8 maddede, eğitim metodunda olması gereken şeyleri saymakla birlikte, esas itibariyle sistematik eğitimde olmaması gereken şeyleri de dolaylı olarak nazara sunmuştur. Bunları maddelerde halinde şöyle sıralamak mümkündür:

1)Tek dilli eğitim, bütünselliğin önünde engel olmakla birlikte salt bir kesime hitap etmesiyle dar bir kıskaçta bulunur.

2)Eğitim, yalnızca bir alan üzere olmasından ziyade çok boyutlu verilmelidir. Zira dünya ve ahiret ihtiyacına çözüm ve fayda sağlamak, 2 yönlü bir ilerleme ile mümkündür.

3)Şura, meşveret ve istişare, eğitimde olmazsa olmaz olmalıdır. Eğitim metodu tek bir kişinin tekeline bırakılmamalı.

4)Çok boyutlu bir eğitimin verilmesi ile birlikte, belirli alanlarda ihtisas yapma fırsattı mutlaka sunulmalıdır.

5)Eğitim ve öğretimini belirli bir aşamaya taşımış bireylerin iş istihdamlarını sağlamak için alternatifler oluşturmak elzemdir.

6)Eğitimcilerin üzerinde en çok durması gereken hususlardan biri, eğitimcilerin eğitilmesidir. Dolayısıyla muallimlerin de bu projenin bir parçası olması, denetim ve idare için eğitimin ciddi bir parçası ve toplumun önemli bir fayda kaynağıdır.

Elbette ki bu maddeleri uzun uzadıya açıklamak mümkündür…

Devamı gelecek…

Hâyırla kalınız..

Kaynakçalar: RNK, Tarihçe-i Hayat; Sorularla Risale.

Paylaş: