Konformizm Çağı’nda Bir İlahî İnkılaptır Peygamberler Tarihi -2-

M.Selahaddin Çelik

Bizim gördüğümüz üzere peygamberler, hakperest ve özgürleştirici bir “pedegojik devrim” ile dönüşümü sağladılar. Bu eleştirel feraset kazandırma hamleleri ile şirk düzenindeki süregelen ilişkiler, gerilim ve çelişkiler aydınlatıldı. Bu aydınlanmadan sonra insanlar, etraflarındaki şerri tanımaya başladılar. Böylece peygamberler, halkla onların adına düşünen tağutların bağlarını kestiler. Halka, kendi kendileri üzerine düşünme imkanı sağladılar.

Peygamberler; halkı, zalimlerin fikirlerini tüketen zavallı yaratıklar olmaktan kurtarmaya çalıştılar.

Peygamberler, şirk düzenlerinin ehlileştirdikleri halkları uyandırdılar. Veya uyandırmaya çalıştılar. Bize göre hakikât noktasında “şirk” en büyük yabancılaştırma mekanizmasıdır. Çünkü tek Tanrının kulluklarına yeni ve kirli aracı tanrılar icad eder, ubudiyeti bozar. Tüm zulmün kökeni, nefsin kendine mükemmel Tanrı’dan soyutlayıp hevasını ilah edinmesidir. Gerçekten de tüm günahlarımızın kaynağı mutlak iyi olandan sapıp nefsi, hayvani ve şeytani güdülere kapılmamızdır. Bu da “şirk yolu” yâda düpedüz “şirkin kendisi” demektir. Yani günah ya şirktir, yâda şirkin çeşitli yansımaları olan nefsi tutkulardır.

Öyleyse öncelikli olarak Peygamberler, gömülü bilinçleri tekrar uyandırdılar. Elbette bu sahte ve köksüz bilinçle değildi. Bu asli bilinçle, “duruma gömülmüş” ve “sessizlik kültürü haline gelmiş ve de gafletle bezenmiş bir dünya büyüsü bozulmaya çalışılmıştır. Onlar, sömürenlerin her türlü şirkvârî kültürel istilâsını kırmaya giriştiler. Kanaatime göre neredeyse tüm ezilen halkların, kendilerini kültür ve yamuk dinlerle ezdikleri görülmektedir.

Esasen siyer ve peygamberler tarihi, bizdeki bilginin bağ olmaktan kurtarılmasını ve “zaman mefhumu” ile dirilmemizi de kazandırabilir. Nitekim saygın alimlerden Bekir Topaloğlu, memleketinde medreseyi bitirmiş icazetli biriydi. Medreseden icazetli biri olarak babasının zoruyla İmam Hatibe giren hoca, böylesi bir okulun lüzumsuzluğuna kani iken daha altı ay geçmeden İmam Hatiplerin ideal olabilecek bir okul olduğunu görür. “Medrese de siyer namına hiçbir ders yoktu. O yüzden ne olduğunu bilmiyorduk. Bizde bilgi vardı ama zaman mefhumu yoktu. Bunları belli bir kronoloji içerisinde almamıştık” diyor.

Mesele şuurların uyanması. Nitekim şuurun uyanmasıyla beraber peygamberler halka, kendilerini ezenleri keşfetme bilinci ile meşgullerdir. Biliyoruz ki işlevsel açıdan baskı, evcilleştiricidir. Zalim yöneticiler, bir at seisi gibi halkı evcilleştirmekle görevli olduklarını iddia ederler. Sonuç ne olursa olsun, küfrün biniti olan birey ve toplum üzerinde bir onurlu mücadeleydi Nebilerin eylemi.

Gürültücü çıngıraklı yılanlar ile şirk düzeninin gardiyanları ile mücadele etmek elbetteki bedel ister.

Bilinç, başkaldırı ile doğar. Peygamberler tarihi bir başkaldırı ve tevhid belleğidir. Dinin dinle mücadelesidir, savaşıdır. Kabil’in çocukları ile cenge tutuşmaktır.

Peygamberler, uyuşturulmuş akılları aktifleştirdiler. Bilirsiniz ki akıl “bağ” işlevi görür. “Bağlanmak” aklın işidir. Fakat aklın aktifleşmesi de nihayetinde hakka bağlanmaktır.

Onlar yani peygamberler, halkla konuşup da onlara güvenmeyenler de değillerdir. Yani kuru nasihatçiler değiller. Burada, gönül ilişkisi ve eminlik bağı da vardır.

Feraseti olmasına rağmen, boğulan bilinçle gerçekliği değiştiremeyeceğine inanmak, umutsuzluğu tüketmektir. Esasen kendilerini aşağlamak ve birşeye yaramadıklarını düşünmek, ezilenlerin temel bir özelliği. Bu durumda Peygamberin misyonu; ezilenlerin özgürleşmesidir, sahte yüce gönüllük değildir.

Peygamberler, -vaizlerin yaptığı gibi- halkı bidon gibi bilgi ile doldurmaya kalkışmadılar. Ama aktif bir iman ve bilinçle doldurdular. Bilgi’den ziyade bilinç ve şuur, farkındalık... Sağlıklı bir sorgulama yapan kişi ancak özgürdür.

Peygamberler, “problem tanımlayıcı eğitim” uzmanıdırlar. En önemli problem ise taptıkları sahte tanrılardır. Sahte tanrıları red etmek, öncelikli eğitimdir. Ondan sonrası ise “hakiki Tanrı”.

Peygamberler tarihi, tüm yalancı putları ve onu yapan nefsin yıkılmasıdır.

Peygamberler, ezilenlerin bölünmüş varlığını, görüp birleştirmeye çalıştılar. Bu ise tevhid bayrağı altında ve sosyal tevhid eksenindeydi. Yani tek ve eşit bir ümmet olmaydı. Belki reel dünyanın birçok kökleşmiş sorununu (kölelik, kadın, siyaset konuları...) kültürler ve cehaletten çözemediler ama, en azından bu iradeye sahip olduklarını da biliyoruz.

Tüm bu mücadele vechinde biliyoruz ki peygamberler, tefekkür meydanında yaşadılar. Hayatlarının tümü, fikir, zikir, amel ve hikmetle geçmiştir. Bu anlamda kendilerine tabi olan dindarlardan çok daha farklı ve derin oldukları görülmektedir. Belki de peygamberler tarihi; "Düşünce bir köprü: kıldan ince, kılıçtan keskin... Kalabalıklar geçemez üzerinden." sözünün de yansıması.

Peygamberler tarihi, kutsal yobazlara ve dinden geçinenlere karşı aykırı bir yaşamı anlatmaktadır. Peygamberler, “eleştirel eylemle” ümmetlerini techiz de ettiler. Bu anlamda Peygamberler tarihi, yanlış inanç üzerine doğru hayatın kurulamayacağın göstermektedir. Peygamberler tarihi, inancımıza, akıl ve fikre gusul aldırmadır. Ancak böyle bir yolla yobaz üretme fabrikasını kapatılabilirler. "Ölümün yere düşürdüğü şey sadece maske."

Peygamberler, sahte sıloganlarla ve popülize ile halkı beslemediler. Daha doğrusu –affedersiniz- halkı parmaklamadılar. Bu haliyle onlar; doğal, yapmacıksız, ideolojisizdirler. Onlar, halkı gerçekliğin içinde doğmaya zorladılar.

Peygamberler tarihi, tarihin sömürücüler ve zalimlerce yapıldığına karşı bir aykırı disiplindir. Peygamberler tarihi zulmü ve zalimi teşhir disiplini, dünyanın abd-i zelili olan insanı ile Allâh’ın abd-ı azîzinin bir yansıması.

Nebevî toplum, bir uydu toplum değildir. Asli, ahlakî ve erdemlere dayalı bir toplumdur. Ezilenlerin iktidarını savunur. Hz. Îsâ’nın deyişiyle; “Sonuncular birinci olacaklar.” (Matta.23:37-39)

Hâsılı peygamberler tarihinde kendimizi de bulmak ve okumak istiyoruz. Bu anlamda “Koyunlaşmanın inanılmaz huzuru”nu bozmalı kitaplar.

Terki rahat, rahattır.” Siyerler bunun bir kanıtıdır. “Lüks hayat fantazileri” kurduğumuz bu zamanlarda “konformizm” bizi yıkmaktadır.

Paylaş: