Üstad Bediüzzaman’ın Eğitim Modeli (3. Bölüm)

M.Furkan Aslan

Eğitimde Komite - İdeoloji:


Komite anlam itibariyle kurul demektir. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında eğitimi düzenleyen komiteler, eğitim üzerinde çok ciddi tahribatlar oluşturmuştur. 
Bu komitelerden birisi de 1928’de oluşturulan ‘Haşri İnkar Komitesi’dir. Gençliği inandığı değerlerden uzaklaştırmak ve koparmak amacıyla faaliyet gösteren bu komite adeta eğitim adı altında bireyleri zehirlemeye teşebbüs ediyordu.
Ankara’daki bu komite, Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet ve Hasan Ali Yücel’den oluşan inkarcı bir ekip olarak çalışmaya başlamışlardı.  Çok yazık ki bu isimler aynı zamanda ülkenin eğitim sistemi üzerinde söz sahibi idiler… Yetişecek nesilleri ahiret, haşir, cennet ve cehennem inancından koparmak için faaliyet yürütmüşlerdir. Eğitim üzerinden özelde gençliği ve genelde insanlığı bu inançsızlık ve kötülüğe çekmeye çalışan komiteler karşısında Üstad Beddiüzaman tüm varlığıyla mücadele etmiştir.
Öyle ki olumsuz faaliyetler içinde olduğu söylenen kişilerden biri olan ve uzun yıllar eğitim bakanlığı da yapan Hasan Ali Yücel Beddiüzamanın telif ettiği risalelere karşı nefretini kusmaktan hiç geri durmuyordu. Hele ki haşri inkar için safsatalar ürettikleri bir zaman diliminde Üstad’ın 10. Söz’ü (Haşir Risalesi)ni ele aldığını duyup te’sirini hissettiklerinde, hakkın karşısındaki mağlubiyetlerini şöyle belirtmişlerdir:
“Bediüzzamanın yaydığı dinî fikirler, eski hocalar, softalar gibi ürkütücü, korkutucu, cehenneme batırıp çıkarıcı değildir. Kal-e, kilelerle dinî yayıcı eski kitaplara muhalif olarak, aklın ve mantığın kandırılabileceği, güya, Kur’ân’dan ilham ve feyiz alıp ispat ve izahat metodunu takip ederek millet ve gençliğimizi aldatarak onları dinle zehirleyen risalelerdir. Bundan dolayı bizim için tek  tehlike ve engel bakkal defterine arap harfleriyle yazılarak yayınlanan o karanlıklı kitaplardır. O İslamcı şahsın kitaplarının okul ve halk mühitinde yayılması, biz aydınların aydın fikirleri ve vatanımıza yerleştirme çabasında en büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu  zorunlu durumun ortadan kaldırılmasından başka bir hal çaresi yoktur kanısındayım. Hükümetin gizli olarak faaliyet halinde bulunan bu din yayıncılığının muhakkak surette durdurulması yolunda aktif icraatlara acilen girişmesi gerekir intibâındayım.” (Nura Adanan Bir Ömür., Zübeyir Abi. N. Şahiner. Nesil yay., shf: 162).

Eğitimde olup biten ve günümüze kadar devam eden olumsuzlukların altında hep bu malum zihniyet yatmıştır. Müslüman coğrafyada Müslüman halkın evlatlarına, fıtrata aykırı bir eğitim metodu sunmak, ülkemizdeki eğitim tarihinin hep bir acı gerçeği olarak kalmıştır. Bu komite ve idarenin varlığı Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinde şu ifadelerle dile getirilir: “ Firavunmeşrep komite / Dünyevi komitenin onbaşıları’’(mektubat), zındıka komitesi”.(Emirdağ Lahikası)

Bu komiteler, ifsadlarını her alanda yapmak için ciddi çabalar sarf etmiş ve onların zararlarını izale etmeye çalışanlara da zarar vermeye çalışmaktan hiç geri durmamışlardır. Sözlü olarak iftira, karalama, yalan; fiili olarak da zehirleme, sürgün, hapis gibi türlü türlü eziyetler yapmaktan çekinmiyorlardı.
«Müdafaatımın bütün safahatında gizli ve müdhiş bir komiteye karşı mübareze vaziye¬tini göste¬ren tarz-ı ifademdeki maksadım şudur:
Nasılki Hükûmet-i Cumhuriye “Dini dünya¬dan tefrik edip bîtarafane kalmak” prensibini ka-bul etmiş; dinsiz¬lere, dinsizlikleri için ilişme¬diği gibi; din¬darlara da, dindarlıkları için ilişmemesi o pren¬sibin îcabatın¬dandır. Öyle de; ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olması lâzım gelen Hükûmet-i Cumhuriyeyi, dinsizliğe tarafdar ve entrikaları çeviren ve hükûmetin memurlarını iğfal eden gizli menfî ko¬mitelerden tefrik edilip, hükûmetin on¬lardan uzak olmasını istiyorum; o en¬trikacılarla mübareze ediyo¬rum.» (Tarihçe-i Hayat)

«Ecnebi menfaati hesabına ve bu millet ve bu va¬tanın pek büyük zararına çalışan bir gizli komite, bi¬zim be¬raetimizi bozmak için, her ta¬rafta habbeyi kubbe yaparak bir kısım memurları aleyhime evham¬landırdılar. Bir maksadları; be¬nim sabrım tüken¬sin, artık yeter dedirtsinler. Zâten onların şimdi benden kızdıklarının bir se¬bebi; sükûtumdur, dünyaya karışmamaktır. Âdeta ne için karışmıyorsun, tâ karış¬sın maksadımız ye¬rine gelsin diyor¬lar» (Emirdağ Lâhikası, 1)

İdeolojik yapıya entegre edilen sistemlerin insan fıtratıyla çelişkili bir hal aldığı açık bir gerçektir. Asıl ve doğal olan insan fıtratına münasip bir eğitim modeliyle yol izlemektir. İdeolojik kaidelerle donanımlı sistemler, Ülkeye ve insanına olumsuzluklardan, zararlardan başka bir şey getirmemiştir. Eğitim sistemi alemin, dünyanın, insanın ve umum kainatın anlamı, hikmeti ve gayesini hakikat dürbünü ile İlim, Bilim, Fen, Sanat, Teknik gibi vesileler aracılığıyla sistemleştirmediğimiz müddetçe ne yazık ki gerekli verimi ve istifadeyi ne maddi-dünyevi, ne de manevi-uhrevi alamayacağız. Tekelleşen ve birer batıl ideoloji yığını haline gelen hiçbir eğitim modeli, insanlığın geleceğine katkı sağlayamaz. Merhum Akif, bu durumu görür gibi güzel bir dizesinde şöyle buyurur:
‘’Hadi göster bakalım, şimdi de İbni Rüşd’ü?
İbni Sina niye yok? Nerde Gazali Görelim?
Hani Seyyid gibi, Razi gibi 3-5 alim?
En büyük fazlınız: Bunların asarından, belki on şerhe bakıp bir kuru ma’an çıkarır..’’
Evet, işte Üstad Bediüzzaman’da tıpkı Merhum Akif gibi bu eksikliği çok iyi fark edip buna çözüm olarak hayalini kurduğu ’Medresetüzzehra’yı, akla/kalbe/ruha aynı anda hitap eden bir müfredat üzere düşünmüştür.
Her ne kadar takdir-i ilahi neticesinde öyle bir yeri somut olarak kuramasa da te’lif ettiği eserler hazinesi ile her evi küçük bir Medresetüzzehra’ya çevirmeye muvaffak olmuştur.

Üç Bölümden müteşekkil olan ‘’Üstad Bediüzzaman’ın Eğitim Modeli’’ isimli araştırma çalışmamız burada sona erdi.
Bir sonra ki hasbihalimizde görüşmek dileğiyle..
Hâyırla kalınız..

Paylaş: