Maide-î Kur’an’da Sosyal Dayanışma

M.Furkan Aslan

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
 ‘’ Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı). Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da, Bahçe simsiyah kesiliverdi. Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler: "Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye. Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı. "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diyorlardı. (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler. Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler . "Yok, biz mahrum edilmişiz." (dediler). İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"  "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz." (dediler). Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar. Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız. Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız. İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.  Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır. Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?’’(Kalem 17-35)

Surenin başında zikr edilen ‘’Ashabu’l Cennet’’ mealen ‘’Bahçe sahipleri’’ anlamına gelmektedir. Fakat kast edilen ahiret yurdunda ki cennet değildir. Bu dünyada bulunan bol, bereketli, semeresi verimli bir bahçeden söz edilmektedir. Zira kıssadaki olay, dünyada yaşanmış bir hadisedir. Bu kıssa, nuzül sırasına göre Kur’an’da anlatılan ilk kıssadır. 
Kıssada asıl işlenen tema, zenginlik-fakirlik üzerinden infak-sadaka gibi toplumun en önemli değer yargılarından biridir.
Kıssada bahçe sahibi bireyler, dünyada ihtiraslı olan varlıklı kişileri temsil etmektedir. Servetine, birikim ve malına rağmen kendisine verileni salt kenz etme arzusu yüzünden yoksullar ile dayanışma içerisinde olmaktan kaçınan açgözlü insan modelinin bir sembolüdür.
Kıssadaki bahçe sahipleri, servetlerinden azıcık dahi bir şey eksilmesin, fakirler ile denk gelmesinler diye sabah erkenden çıkıp yola koyulurlar. Üstelik bahçeden her türlü kazancı elde edeceklerine dair hiçbir şüpheleri yoktu. Dahası, kendilerinden fazlasıyla emin bir şekildeydiler.‘’İnşallah/Allah izin verirse’’ dahi söyleme gereğinde bulunmayacak kadar mağrurlardı…
Fakat bahçelerine ulaştıklarında büyük bir hüsran yaşadılar. Öyle ki onlardan birisi diğerlerine yanlış yere geldiklerini söylüyordu. Zira bahçeleri zir u zeber olmuştu. Tanınamaz bir haldeydi. Tamahları, hınç ve mutlak madde arzularının elbette ki kötü bir yansıması olmalıydı, nitekim oldu da.
Fakirlerin hakkını gözetmemeleri, yoksulu payından mahrum bırakmaları ve Rablerinin kendilerine bahşettiği nimetlere maliklik taslamalarının cezasını görmüşlerdir. 

Evet, bu kıssanın Kur’an’da anlatılan ilk kıssa olması oldukça düşündürücüdür. İslam’ın sosyal yardımlaşma ve dayanışma ilkesine verdiği önemin belki de en önemli örneğidir. Çünkü İlahi mesajda fakir, miskin, mustazaf, yoksul kimselerin ihtiyacını gidermek ve onlara yardımcı olmak, ellerinde imkan olanlar için adeta farz niteliğindedir.
 Nitekim İlahi öğreti; infak, zekat, sadaka, fitre vb. gibi bağışları toplumun olmazsa olmazı olarak kaydeder. Binaenaleyh bu anlayışlardan uzak yaşayan birey ve toplumların başına neler geldiğini, hangi felaketler ile baş başa kaldıklarını sert bir ikaz ile nazara sunar.
Ayrıca bu kıssa Kur’an’da ki edebi üslubun/vechenin de mükemmel bir örneğidir. Toplumsal hadiseleri bir sahne de sergilercesine betimler. Durumun ehemmiyetini vurgulamak adına okuyucu ve dinleyici için meseleye somut bir ruh verir. 
Bir sonra ki hasbihalimizde görüşmek dileğiyle..
Hâyırla kalınız…

Paylaş: