Kur’an Medresesinde Değer Yargısı

M.Furkan Aslan

"(firavun dedi ki)Bu durumda (eğer Musa doğruysa), üzerine (gökten) altından bilezikler atılmalı, ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelip (dolaşmalı) değil miydi? (Şimdi bu zavallının peşine mi takılalım?)" Firavun böylece kavmini adam hesabına koymayıp, hafife aldı, ahmaklaştırıp aldattı da, onlar da ona boyun eğer hale geldiler. Çünkü onlar hak yoldan çıkmış bir toplumdu. (Zuhruf, 53-54)

Değerler Eğitimi, tüm öğretilerin ana temasıdır. Bireyi ve toplumu şekillendiren en önemli etken sahip oldukları değer yargılarıdır. Dolayısıyla birey ve toplumu birinci dereceden muhatap alan Kur’an’ı Kerim, Rabbani öğretinin değer yargısını en güzel biçimiyle ele alır. Fakat aynı zamanda diğer bozuk/batıl/gayr-ı fıtri öğretilerin değer yargılarını da mukayeseli olarak aktarır. Böylece akıl sahipleri için hak, batıldan ayırt edilmiş olur.

Değer yargıları, sosyal, siyasi, ekonomik, politik, dini olarak birçok sınıfa ayrılır. Kur’an’ı Kerim’in ele aldığı ve Peygamberlerin kendi toplumlarına anlattığı kıssalarda Değerler Eğitiminin daha anlaşılır bir düzeyde aktarılması hedeflenmektedir.  Ele aldığımız kıssada daha çok ekonomik ve politik değer yargılarından bahsedilmektedir.

Mezkur ayette bahsedilen kıssada, Firavun kavmini karşısına almış ve her zamanki gibi mağrur bir eda ile şeytani politikasını dayatmaya çalışıyor. Yardakçıları ile birlikte Musa Peygamber’in kara propagandasını yapmaktadır.

O sıra Musa Peygamber, Allah’ın kendisine lütf ettiği mucizeler ile ciddi bir taraftar toplamış ve bu durum Firavunun tahtını sarstığı için kendisini bir korku hali almıştır. Musa Peygamberin davetini önlemek için de kavminin zihnin körertmeye çalışmaktadır.

Kadim dönemlerde bir hükümdar, herhangi bir vilayete bir vali ya da elçi gönderdiğinde, kendisine vekaleten görevlendirdiği kimseye, güzel elbiseler, altın bilezikler bağışlar ve ayrıca o şahsın hizmetine matuf olmak üzere asker ve hizmetçiler verirdi. Böyle yapılmasının nedeni, görevli elçi vasıtasıyla, hükümdarın şan ve debdebesinin sergilenmek istenmesiydi. Dolayısıyla Firavun da kendisine böyle bir elçinin gönderilmesi gerektiğini düşünüyordu. "Şayet Musa gökyüzünün hükümdarını temsil etmiş olsaydı, benim gibi yeryüzünün hükümdarına gelirken, kıymetli elbiseler giyinmiş, altın bilezikler takmış ve emri altında meleklerden bir ordu bulunduğu halde yanıma gelirdi. Bu nasıl bir elçi ki elinde bir asayla, bir fakir gibi çıkageliyor? Üstelik bir de Allah'ın elçisi olduğunu iddia ediyor?’’

Evet, Firavun’i psikolojinin en temel değer yargısı, pahalı eşyalar, nesneler ve maddelerdir. Cahil Firavun, Musa Peygamberin onca üstün mucizesine rağmen halen Peygamberin gücünü somutlaştırıp değerli bir madenin kendisinde olup olmadığı ile ölçüyordu.  Bununla da yetinmeyip doğanın ve tabiatın varlığını da kendi mülküne tayin ediyor. Üstelik halkının da beynini çelip kendisine inandırıyor ve koca bir toplumun değer yargısı böyle basitleşiyor.

VE "Ona altın bilezikler verilmeli değil miydi?" diye soruyor.

 Peygamberlik makamının yanında basit ve değersiz süsleri, altından bilezikleri, bir elçinin peygamberliğinin doğruluk ölçüsü olarak görüyorlar. Onlara göre altın bilezikler, yüce Allah'ın saygın peygamberini desteklemek amacı ile sunduğu birçok mucizeye denktir.

‘’Firavun kavmini aptalaştırdı…’’

Şirk’in ana gıdası cehalettir. Kur’an’da bazı yerlerde müşrikler için bu ifadeyi kullanıyor. Şirk, cehalettin bir dışavurumudur. Cehaletin de temel felsefesi, tüm değer yargılarını kof, basit ve önemsiz şeyler ile ölçmesidir.  

İcmalen:

İnsanın nasibi ve himmeti, değer yargıları kadardır. Yani kişi, değer verdiği şeyler kadardır. İlahi öğretide görüldüğü üzere, güç ve doğruluk materyalist ihtiraslar gibi basit ve seviyesiz şeyler ile ölçülmez.

VE bunlar inanan kimseler için ölçü olmamalıdır. Haktan ve doğruluktan daha büyük bir güç yoktur. Birey olarak değer yargılarımızı oluştururken, inanç/düşünce/itikat/sosyal hayat gibi yaşamımızın her yönünü etkileyip şekillendireceğini bilmemiz elzemdir.  VE Kur’an medresesinde ki değer yargıları; hak, doğruluk, eşitlik, ahlak, erdem, adalet, yardımlaşma gibi birey ve toplumun huzur ve refahını tesis edecek ilkelerdir.

Faydalanılan Tefsiler:

Tefhim’ul Kur’an, Seyyid Mevdudi;

Fizilal’i Kur’an, Seyyid Kuttub.

Paylaş: