Çağdaş Kavramlar ve Beşeri Akımlar Üzerine – (2. Bölüm)

M.Furkan Aslan

(Müslüman, ibnü’l-vakttir)

İrfan geleneğimizde sıklıkla rastlanan kaidelerden biri, ‘’Vukuf-i Zaman-î’’ tabiridir. Anlam olarak ‘’zamana vakıf olmak’’ olarak tanımlanan bu tabir, mana olarak ‘’Müslüman’ın içerisinde bulunduğu çağın, dünyanın, toplumun ve coğrafyanın; gereksinimlerini, ihtiyaç ve eksikliklerini iyi bilmesi ve böylece bu problemlere çözüm üretmek gayretinde bulunması’’ diye bir açımlama yapmamız uygun düşer.

Çağdaş kavramların ve beşeri akımların kendilerini parlatmak gayesi ile en çok kullandıkları argüman, ‘’çağdaş/seküler/muasır/modern’’ olmalarıdır.

Maddi ihtiraslar, menfi hesaplar, narsist duygular ile her çağda bireye ve topluma dayatılan etrafı süslü ve fakat içerisi bir hiç bile olmayan bu teoriler hep süre gelmiştir. Hatta bu anlamsız ve ihtiyaçlara cevap vermeyen teoriler, Felsefe, Sanat, Edebiyat, Bilim, Teknik vs. gibi Sosyal ve Beşeri bilimlerin bir çok disiplininde, erbabları tarafından modüllenmiştir.

Bu yazı dizimizde, milyonları ihtiraslarına, tutkularına, arzularına ve maddi hazlarına feda etmeyi benimsemiş bu teorilerden bazılarını ele alacağız. Bunlardan ilki de Kapitalizm furyasıdır.

Kapitalizm:

Bugün insanlığa dayatılan ve adeta bir dört başlı bir canavarı anımsatan kapitalizm tehlikesinden başlamaktan fayda var. Zira birey ve toplumun içerisine düştüğü sert buhranlardan biridir.

Özetle Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Serbest piyasa ekonomisi olarak ortaya çıkmıştır.

Çıkış noktası salt ekonomik bir amaç olan bu akım, zamanla bir ‘’hayat felsefesi’’ haline gelmiştir. Çağdaş rejimler ve beşeri akımları için bu ekonomik teori, sömürü ve emperyalizmin en büyük bahanesi olmuştur. Çünkü bu teoride, serbest piyasa hakimdir. Yani tek gaye ‘kâr’. Nasıl, ne şekilde, hangi yollara, hangi biçimde ve makamda kazanıldığının hiçbir önemi yoktur. Burada esas hedef bir şekilde kazanmak(!)

Bununla beraber elde edilen gelirin de nasıl ve ne şekilde kullanıldığı meçhuldur. Fakat bildiğimiz şu ki, berbat çarkın devamı için sürekli olarak kâr’ın katlanması lazım gelmektedir. 

Bu ekonomik ve iktisadi teori, insanlık dairesinin hiçbir temeli ile uyuşmamaktadır. Zira her ne kadar üretilmeye ve tüketilmeye çalışan para gibi görünse de bu şeytani ağın merkezde insanı tüketmektedir.

Tam bu noktada, Üstad Şehid Seyyid Kutub’un, ‘’İslam-Kapitalizm Çatışması’’ eserine göz atmakta fayda var. Merhum Üstad’ın yaşadığı coğrafya, uzun süre İngiliz sömürüsü altında kalması hesabıyla, toplum olarak kapitalizmin en barbar yüzüyle karşılaşmışlardır. Mezkur eserinde, söz konusu sistemin insan ve fıtrata ne kadar aykırı olduğunu, birey ve topluma ne derece zarar verdiğini en olması gerektiği şekilde izah etmektedir.

Üstad Kutub, bu ekonomik sistemin oluşturduğu adeta uçurumu anımsatan sınıfsal farkları, Kur’an’ı Kerim’den bir ayet ile izah etmeye başlar:

“servet sadece zenginleriniz arasında dolaşıp duran bir devlet olmasın”(Haşr,7)

 İslam'ın iktisadi alanındaki temel prensibi, servetin muayyen bir sınıfın/grubun tekelinde olmaması gerektiğini belirtir. İlahi bir emir olan bu ayet, servet ve mal’a karşı daha bütüncül ve toplumsal olarak yaklaşır.

İslam’ın, bedeni veya zihni her ne şekilde olursa olsun, kazanç ve mülkiyetin temeline emeği ve çalışmayı esas aldığını belirten Kutub, bu sebebten ötürü İslam’ın faizi yasakladığını izah eder. Zira bir sömürü çeşidi olan faiz de emek ve çalışma yoktur.

Halbuki İslam, hem çalışmayı kutsal kabul eder hem de çalışan eli şerefli ve mübarek olarak görür.
Nitekim Allah Resulü (s.a.v), çalışmaktan şişmiş el hakkında;" işte Allah'ın ve Resul'ünün sevdiği bu eldir" diye buyurmuştur.

 

Bu anlamda söz konusu sistemde herhangi bir emek, çalışma, gayret bulunmamaktadır. Aksine çalışan ve emek gösteren bireylerin hakkı ve hukuku bu sistemin içerisinden adeta hiçe sayılmaktadır. Hiçbir insani nitelikle bir ilgisi bulunmayan bu sistemin münadileri, birey ve toplum için hak/özgürlük/refah/çağdaşlık/modernizm gibi uyduruk vaadler ile çoğu kez yer edinmektedirler.

Bu kimseler ekseriyetle huzur, refah, saadet, özgürlük, zenginlik, modernizm vb. gibi süslü sözler ile kendi şeytani planları uğruna tüm dünyayı felakete sürükleyecek potansiyele sahiptirler. Bu söylemleri sık sık vurgulayıp kendilerini çağdaş/modern/muasır/özgürlükçü vs. addeden kimselerin birey ve toplumların, siyasi, ekonomik, kültürel, manevi, ahlaki, dini, politik yönlerine karşı ifsad edici cürümleri güneş gibi ortadır.

Bir süre önce Umut Kervanı İnsani Yardım Vakfı aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine gerekli yardımları ulaştırmak amacıyla Afrika’ya Serhat Aslan hocamız, yıllar önce şu kan dondurucu meseleyi bizlere anlatmıştı:

‘’Sömürü altında olan bir Afrika ülkesinde, muhtaç bir aileye yardım kolisi götürürken, şöyle bir olay gördüm; Yardım götürdüğümüz kişinin arazisinde İngilizler tarafından kazı çalışması yapılmış. Yani maden aranmış. Bir süre sonra orada ciddi miktarda değerli madenler tespit etmişler. O kadar çok maden tespit etmişler ki, arazinin üzerine madenleri çıkartmak için bir tesis kurmuşlar. Bir süre orada kalmış ve bu yardıma muhtaç ailenin arsasında ne kadar değerli maden var ise (ç)alıp götürmüşler.

 Arsa sahibine, ‘’onca değerli maden bulundu arsanızda, hiç mi payınıza bir şey düşmedi? Size bir şey vermediler mi?’’ diye sorunca, adam şöyle cevaplar; ‘’bırakın arsamızda çıkan değerli madenlerden bize pay vermeyi, arsamızın üzerine kurdukları tesiste defalarca çalışma isteğimizi belirtmemize rağmen onu bile kabul etmediler!’’

Evet! Bilimsel ve akademik olarak ne yazılırsa yazılsın, zannımca Kapitalizm’i bu yaşanmış meseleler gibi hiçbir şey olduğu gibi ve en gerçekçi şekilde izah edemez.

 İşte sömürü budur. Çağdaş akımların özgürlük politikası bu kadardır. ‘’İngiliz Ekonomisi’’ diye yere göğe sığdıramadıkları, ekonomik bilgeliklerinden(!) sıklıkla söz edilen akımların esin kaynağının hikayesi budur.

Bununla birlikte bizlerde İslam Ümmetinin fertleri olarak, sosyal hayatımızın hiçbir yerinde şu sömürü çarkına alet olmamamız gerektiğinin farkında olmalıyız. Giyim, kuşam, yeme-içme, araç ve gereçlerimizde, hiçbir şekilde kardeşlerimizi sömüren bu kimselere direk veya dolaylı olarak destek sağlamamamız gerekmektedir.

VE dahi kendilerinin yaşam felsefelerine, bilhassa tüketim/israf gibi yönlerine özenmememiz lazımdır. Zira bu nokta İslam toplumunun refah ve saadet ölçüsüdür. Nitekim İmam Ali şöyle buyurmaktadır:

’İSLAM ÜMMETİ, GAYRİ MÜSLİMLER GİBİ GİYİNİP YEMEK YEMEDİKLERİ SÜRECİ MUTLUDURLAR’’ Bu sosyolojik değerlendirme ne kadar da yerindedir…

Konumuzu, Kapitalizm’i adeta insanlık aleminin umumunun ifsad sebebi olarak niteleyen Üstad Beddiüzaman’ın İşaratü’l İcaz’ından bir iktibas ile noktalayalım:

‘’bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.
Birinci Kelime: "Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne."
İkinci Kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim."

DİPNOT:

(Konu ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek için yazımızda da belirttiğimiz Seyyid Kutub’un ‘’İslam-Kapitalizm Çatışması’’ isimli eserine başvurabilirsiniz.)

Devamı gelecek…

Bir sonraki hasbihalimizde görüşmek üzere..

Hâyırla kalınız..

Paylaş: