Elazığ'ın Ekonomik Durumuna Genel Bir Bakış

Hamza Aydemir

Bir şehir yada ülkenin ekonomisi belirlenirken dikkat edilen başlıca konular; GSYH (gayri safi

yurt içi hasıla), TÜFE (tüketici fiyat endeksi), İşsizlikistihdam oranı gibi argümanlar

kullanarak belirlenmeye çalışılır. Yerel istatistiklerin saptanması için bir kaç il TRB adı altında

birleştirilerek , bölgesel kalkınma planı, ithalat ihracat verileri hesaplanmaya çalışılır. TRB-1

(Elazığ-Bingöl-Elâzığ-Tunceli ilerinin 2. Düzey istatistiki verilerini kapsar)

İLİMİZ ELAZIĞ’IN EKONOMİSİ

Elâzığ’ımızın ekonomisine bir göz atalım.

İlimizin ihracat ve ithalat verilerini incelediğimizde; 2021 yılında Elazığ’ın toplam ihracatı;

303 milyon 336 bin dolarken 2022 yılının ilk on bir ayında; 340 milyon 320 bin dolarlık bir

ihracat payına erişti.

Geçen yıla göre şimdiden ihracatta 36 milyon 984 bin dolarlık bir artışa geçtiğimizi

görüyoruz.

Peki ihracattaki rakamlar bir hayli iç açıcıyken ithalat verileri neler söylemektedir bizlere?

Şehrimizin ithalatı 2022 yılının ilk on bir ayında; 43 milyon 238 bin dolarken 2021 yılında

toplam ithalat 21 milyon 283 bin dolardı.

Tüm bu verilerden hareketle geçen yıla göre TRB1 bölgesinde ihracat verileri 2022’nin ilk on

bir ayında geçen yılın verilerinin üzerine çıktı. Özellikle TRB1 bölgesinde ihracat verilerini en

fazla artıran il Elazığ oldu. Elazığ 2022’nin ilk on bir ayında 36 milyon 984 bin dolar ihracatını

arttırdı. Malatya’nın bu yılın ilk on bir ayında geçen yıla oranla yaklaşık 1 milyon dolar kadar

arttı. Bingöl’de ise ihracat artışı 8 milyon dolara yaklaştı. Tunceli’de de 83 bin dolar ihracat

artışı yaşandı.

BİR ŞEHİR İÇİN BÜYÜME SADECE VERİLERİN GÖSTERDİĞİ NİCELİKLERLE Mİ ÖLÇÜLÜR?

Büyüme oranlarımızı görmek için elbette sayısal nicelikler önemlidir, ancak önemli olan bir

husus daha vardır; halkın refah düzeyi, alım gücü; şehrin yoksulluk oranı gibi sosyal

hayatımızla doğrudan dirsek teması içinde olan konular göz ardı edilmemelidir. Bu gibi

konular hayati öneme sahip aynı zamanda sosyal bir devlet anlayışında can alıcı noktadadır.

Bu konular liberal ve kapitalist ekonomi modellerinde gözle göründüğü üzere ıskalanmış,

göz ardı edilmiştir. Asr-ı saadet döneminde tarihe iz bırakan binlerce olayın yanı sıra zekat

verilecek fakirin bulunmadığı, ütopik bir sanrı olmaktan ziyade, aşikâr bir gerçeklik ile bizlere

ve yöneticilere İslami bir yönetimin, sosyal devlet anlayışında ne derece güçlü bir yapı tesis

etiğini açık bir şekilde göstermiştir.

Artık kangren halini alan kapitalist ekonomi alarm sinyalleri vermektedir. Zira bu modern

ekonominin en büyüğü sayılan ABD son 3 yılın sistematik şekilde sürekli bir gerileyiş halinde

olduğunu, nicel verilerin ve istatistiklerin aksine ’’Türkiye ve Elazığ’da olduğu gibi’’ yüksek

enflasyon oranları ve krizler doğurduğunu gözler önüne sermekte. Rusya ve Çin gibi diğer

ekonomiler de bu hastalıklı sistemin buhranından nasiplerini almaktadırlar. Kangrenli bölge

kesilmez ise hastalığın tüm vücudu kuşatacağı aşikar bir gerçektir. Bu tedaviyi en az hasar ve

kalıcı çözümlerle yapmak isteyecek tüm sistemlerin, İslam sistemine ihtiyacı olduğunu

söyleme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Dünyayı ve insanlığı önümüzde duran feci katatroftan

kurtarabilmek için, İslam iktisadını daha iyi okumalı ve pratikte ’de elimizden geldiğince hızlı

şekilde tatbik etmeliyiz.İzzet Allah’ındır, hamd yalnız onadır...

Paylaş: