DAVETTE İBRAHİM-İBİR MODEL( SORGULAMA VE SORGULATMA)

SELAMİ ÇEÇEN

İbrahim Aleyhiselam hepimizin malumudur ki, daha çocukluğundan itibaren çokça düşünen, sorgulayan bir yapıya sahipti. Bu düşünmesinin, sorgulamasının eseri olacak ki; daha küçük yaşlardan itibaren içinde bulunduğu toplumun sapık inançlarından uzak durmuş ve hakkı, hakikati bulmuştur. Daha küçük bir çocukken içinde bulunduğu toplumun yaşantısını, inancını sorgulamaya başlamıştır. 
Bir gün annesine:
"Anne benim Rabbim( terbiye edicim) kimdir? " diye sorar. 
Annesi şaşırmakla beraber cevaben: 
"Senin Rabbin( terbiye edicin) benim, oğlum" der. 
İbrahim: "Peki anne senin Rabbin(terbiye edicin) kimdir?" diye sorunca, 
annesi:
 "Oğlum benim Rabbim Azerdir. " der. 
İbrahim sorgulamaya devam eder: "Anne peki Azerin Rabbi kimdir?" diye sorunca annesi: "Oğlum Azerin Rabbi Nemruttur." diye cevap verir. 
İbrahim işte o anda en can alıcı soruyu sorar: 
"Peki anne Nemrutun Rabbi kimdir?" 
Anne afallamakla beraber İbrahimin suratına bir tokat nakşeder ve bir daha böyle şeyler sormaması noktasında kızar. Zira böyle birşey düşünülemezdi bile. Nemrut onların(haşa) en yüce Rabbiydi. Anne, İbrahime bir tokat atar ama aslında kendisi daha sert bir şamar yemiştir bu soruyla. 
Akşam baba Azer gelince anne olanları bir bir Azere anlatır. Azer ta o zamandan İbrahimin normal bir çocuk olmadığını anlar ve İbrahim bu şekilde sorgulamaya devam eder; dağlarda, kırlarda gezer, tefekkür eder, ve hakikati daha çocuk yaşta bulur.
Sorgulayarak hakikati bulduğu gibi ileri ki süreçlerde, davette de sürekli sorgulatma metodunu kullanır İbrahim aleyhiselam. 
Bir akşam halkın toplandığı bir yere gider ve sesli bir şekilde düşünüyormuş gibi yapar. Gökyüzüne bakar ve:
"Vay be bu yıldız ne kadar güzel, olsa olsa bu benim Rabbimdir." der. 
Tabi bana sorarsanız  İbrahim aleyhiselam Rabbini aramıyor bu aşamada. 
Aslında o Rabbini bulmuş, insanlara hakikati göstermek istiyor, onları sorgulamaya düşünmeye sevk ediyor. Bunu yaparken de onlardan biriymiş, sanki o da onlar gibi düşünüyormuş, onlar gibi inanıyormuş gibi davranır. Zira o dönemde gök bilimi revaçta ve insanlar yıldız, ay, güneş vb. gezegenlere tapıyordu. 
Tabi gece biraz ilerleyince bu defa ay belirir. Bu defa gene aynı şekilde sesli bir şekilde: 
"Yok yok benim Rabbim yıldız değil, aydır baksanıza daha büyük daha parlak." 
Tabi bu defa sabah olunca gene aynı şekilde: "Yok ay da olamaz benim Rabbim olsa olsa güneştir, baksanıza ne kadar büyük ne kadar parlak." 
Tekrar akşam olunca İbrahim aleyhiselam bu defa noktayı koyuyor.  
"Yok yok benim Rabbim ne yıldızlar, ne ay, ne de güneştir. Bunlar hepsi batıyor. La uhibbul afilin( ben batanları sevmem) benim Rabbim batmayan, yıldızların da, ayın da, güneşin de Rabbi olandır."
Gene putları kırdığında da aynı metodu uygulamıyor mu İbrahim aleyhselam. 
Nemrut:" Ey İbrahim ilahlarımıza bunu sen mi yaptın?"diye sorduğunda; 
İbrahim:
"Balta en büyük olanın boynunda bir sorun belki o yapmıştır" deyince,
Nemrut: 
"Sen onların konuşamadığını bilmiyor musun?" diye sorar. 
İbrahim Aleyhiselam gene onların beynine bir darbe indirerek şunları söyler:
"Konuşamayan, kendini bile koruyamayan bu zavallılar size nasıl ilah olabilir, size ne faydaları olabilir" şeklinde bir soru yöneltie. 
O esnada kısa bir süre de olsa nefisler susar, vicdanlar konuşur. 
İnsanlar kendi kendine: 
"Yazıklar olsun bize, biz meğer yanlış yoldaymışız" diye itiraf ederler fakat tekrar gerisin geriye eski hallerine dönerler.
Evet İbrahim aleyhi selam bu muhteşem metodu ile akılları, vicdanları ikna ediyor. Fakat nefisler onlara galip geliyor maalesef.
Eğer bizlerde hedefimize ulaşmak istiyorsak öncelikle İbrahim Aleyhiselam gibi derin bir tefekkür dünyasına sahip olmalıyız, sorgulamalı, kainatı, insanlığı, kendi benliğimizi sebebi hilkatimizi sorgulamalı ve hakikate ulaşmalıyız.
İnsanlara davet yaparken de onların yanlışlarını yüzlerine vurup değiştirmeye çalışmaktan ziyade onları kırmadan onlara doğru bildikleri yanlışlarını hatalarını sorgulatmalıyız. Tabi bunu yaparken de hemen ilk aşamadan onlara karşı cephe alarak değil, onlardan biriymiş gibi davranarak bunu yapmalıyız. Yoksa ilk aşamadan bir zemin hazırlamadan onlara yüklenirsek davetimiz maazallah sonuçsuz kalabilir. Vesselam

Paylaş: