43,6193
38,5383
4.016,84
Ne zaman Filistinmeselesi gündeme gelse, bazı kalemler çıkar ve der ki: “Acaba gitmek mi daha doğru olurdu?” Bu soru, kulağa soğukkanlı bir analiz gibi gelir ama aslında kalbin buz tuttuğunun göstergesidir. Son günlerde Taha Kılıç ve Fehmi Koru’nun kaleme aldığı yazılarda Gazze halkının göç etme ihtimali üzerine kafa yoruluyor. Düşünün, yeryüzünün en yoğun bombardımanına tutulmuş, her metrekaresi abluka altına alınmış bir toprak parçasında yaşayan bir halktan bahsediyoruz. Ve onlara diyoruz ki: “Acaba gitse daha mı iyi olurdu?”
Peki bu soru yeni mi? Değil. 1948’de Nakba yaşandığında da bu sorunun cevabı binlerce insanın kanıyla yazıldı. Zorla sürüldüler. Şimdi ise aynı oyun daha rafine bir dille sahneleniyor. Kalemler üzerinden. “Gönüllü göç” diyerek. “Yeni bir başlangıç” diyerek. Ama biz biliyoruz ki bu, işgalin başka bir yüzüdür. Demografik savaş dedikleri şey, tankla tüfekle değil artık yazıyla, haberle, köşe yazısıyla yürütülüyor.
Hadi biraz daha açık konuşalım: Filistinlilerin kendi topraklarında kalma ısrarı, yalnızca bir direniş değil, varoluşun ta kendisidir. Gazze’deki insanlar, o enkazların içinde doğup büyüyen çocuklar, “gitmek” değil, “kök salmak” için yaşıyor. Bombaların altında “buradayız” demek, en güçlü bildiridir. Ama bazı kalemler bunu göremiyor. Ya da görmek istemiyor. Çünkü tarafsız kalmaya çalışıyorlar. Oysa bu meselede tarafsızlık, hakikatin yanında durmamak demektir.
Bakın, BM verilerine göre Gazze’deki halkın yüzde sekseni mülteci. Yani bir zamanlar zaten yerinden edilmiş insanlar. Şimdi aynı insanlar, bir kez daha topraklarından koparılmak isteniyor. Buna da “insani çözüm” diyorlar. Ne garip değil mi? İşgale karşı direnişi sorgulamak serbest, ama işgalin kendisini sorgulamak nedense “radikal” sayılıyor.
Medya, hele ki bu coğrafyada yazan çizen insanlar için, sıradan bir meslek değil. Sorumluluktur. Hele mesele Filistin olunca, kalemin ucu ya adaleti gösterir ya da zulmün gölgesini. Arası yoktur. Sözüm ona çözüm ararken, halkın göçünü tartışmaya açmak, işgalcinin söylemine hizmet etmekten başka bir şey değildir. Bu tartışmalar masum değildir. Bu dil, sadece vicdanı değil, hafızayı da yaralar.
Bugünlerde bir annenin enkaz altındaki çocuğuna sarılıp, “Burada kalmalı mıyız?” diye düşünmesi bekleniyor neredeyse. Bu nasıl bir insanlık terazisidir? Kimin aklına, vicdanına sığar bu?
Unutmayın, bu bir savaş değil sadece; bu bir anlatı savaşıdır. Kalem, burada mermiden daha etkili olabilir. Eğer yanlış ellerdeyse.
Son söz: Gazze’yi terk etmek bir seçenek değil. Bir halkın yok sayılmasıdır. Nakba’nın tekrarıdır. O yüzden, bu topraklara sahip çıkan herkesin, özellikle de yazan çizenlerin, kelimelerini dikkatle seçmesi gerekir. Çünkü ya direnişin yanında yazarsın, ya işgalin.
Tercih senin, ama unutma: Kalem unutmaz. Tarih de affetmez.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.