43,6612
38,7490
4.148,84
Bazı sessizlikler vardır, gelir ve insanın göğsüne çöker. Ne bir kavgadır bu, ne de ağır ağır gelen bir özlem. Sadece susar… Ama öyle susar ki, kelimeler değil kalbin konuşur. Bir boşluk zannedersin önce; oysa o bir ayna açar içinin en derin yerine. Ve fark edersin: Bu sessizlikte bir eksilme değil, bir yüzleşme vardır. Kendinle… geçmişinle… hakikatinle.
Ben böyle bir sessizlikle ilk karşılaştığımda zannettim ki bir şeyler eksildi. Ama zamanla öğrendim ki bu bir terk ediş değil, bir işaretti. Konuşmayan bir dost, aslında beni kendime döndürdü. Çünkü bazen en net sesi, konuşmayan bir dostun suskunluğu verir insana.
Dostluk…
Çokça kullanılır, ama çok az yaşanır. Herkesin dilinde, fakat pek az insanın kalbinde. Bugün geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki, dost seni rahatlatan değil, sana doğruyu söyleyebilendir. Nefsi okşayan değil, aynayı tutandır. Sırtını sıvazlayan değil, gerekirse seni durdurandır. Ve bazen konuşmak değil, sessizce kalmak en büyük sadakattir.
Yıllar içinde birçok “dost” tanıdım. Kimiyle güldük, konuştuk, planlar kurduk. Ama hayat biraz bastırınca, birçoğu sessizliğe büründü. En çok güvendiğim, en derin sessizlikle gitti. O zaman anladım: Dost, her zaman konuşan değil; senin en zor anında sessizce kalmayı bilen, ama kalmayı da sürdüren kişidir.
Kimi zaman bir dost gider. Ne söz eder, ne vedâ… Sadece arkasında sessizliğini bırakır. Başta kırılır insan, incinir. Ama sonra fark eder ki; o sessizlik aslında seni Allah’a çağıran bir yalnızlıktır. Gözyaşıyla yıkanan bir arayıştır o. Çünkü bazı hakikatler, ancak sessizlikle duyulur.
Mevlânâ’nın dediği gibi: “Dost, canını canına nakşedendir.”
Ben de derim ki: Gerçek dost, seninle aynı secdede gözyaşı dökendir. Kalabalıkta seni hatırlayan değil, gecenin sessizliğinde seni duasına katandır. Sana değil, senin hakikat yürüyüşüne refakat edendir.
Ve evet, dost bazen seni sarsar. “Kendine gel” der. Aynayı yüzüne tutar. Rahatsız eder. Darılırsın belki, hatta kızarsın. Ama vakit geçip hakikat kendini gösterdiğinde anlarsın: En büyük iyilik, seni sen olmaya çağırandır. Ve o cesareti herkes gösteremez. Gerçek dostluk, cesaret ister. Vefa ister. Sabır ister.
Zamanımızda her şey gibi dostluk da yüzeysel. Ekranlardan taşan “arkadaşlıklar” var, ama derinlik yok. Lâkin ben hâlâ inanıyorum: Hâlâ duasında bir dostluk arayan yürekler var. Belki bir yetimin duasında, belki bir annenin sabrında, belki akşam ezanında içimizi yoklayan o tarifsiz sükûnda gizlenmiş bir dostluk hâlâ vardır.
Artık bir mesaj, bir söz, bir özür beklemiyorum. Ben sadece bir dua taşıyorum dilimde:
Ey Rabbim…
Bize seni hatırlatan dostlar nasip eyle.
Nefsimizin karanlığında yolumuzu kaybettirme.
Kalplerimize sadakat, gönüllerimize huzur, dostluklarımıza hikmet ver.
Sessizliğinde bile konuşan, suskunluğunda bile hayır taşıyan dostlarla karşılaştır bizi.
Ve en çok da… bizi sana çağıran dostlarla.
Âmin.
Not: Her satırda kalbimi açık etmeye çalıştım. Çünkü yazmak, benim için sadece konuşmak değil; kendimle, sizinle ve en çok da Rabbimle yeniden buluşmaktı.
Ama hayat kendi akışında beni yeni sorumluluklarla, yeni meşgalelerle sınarken, artık her gün burada olamayacağım. Bu bir vedâ değil. Sayfayı, kalemi, sizleri bırakmıyorum. Sadece biraz geri çekilip nefes alıyorum.
Bundan böyle köşe yazılarıma *haftalık* olarak devam edeceğim.
Yani kalbim yine burada olacak…
Sadece her gün değil, her hafta…
Ve umuyorum ki her yazı, kalbinize bir cümle olsun, bir iz bıraksın.
Duada ve yazıda buluşmak ümidiyle…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.