MİRASA SAHİP ÇIKIYOR MUYUZ?

MUHAMMED ÖLMEZ

Dünya da en rahat kazanılan mal, servet miras olsa gerek. Hiçbir eziyet çekmeden önümüze gelen bu servet bize bir kurtuluş yolu olabilir. Ama bu servetin nasıl kazanıldığını bilmediğimiz için onu eritip tüketmekten de asla gocunmayız.

Zira bir şeyler kazanmak, inşa etmek zordur.

Emek ister cefa çekmek gerekir.

Bizler bu cefayı çekmeden direk önümüze gelen serveti bir çırpıda bitirebileceğimiz gibi onu kıymetlendirip kendi varislerimize de bırakabiliriz. Eritip bitirince ahu vah ederiz "keşke bu kadar hor kullanmasaydım, keşke kıymet verseydim" deriz, demesine ama iş işten geçtiği için yapacak bir şey de kalmaz.

Şimdi belki diyeceksiniz ki; dünya malıdır bu kadar ah vah etmeye ne gerek var. Doğrudur biz bu serveti dünyalık mal ve servet gibi görürsek fazlaca ahu vah etmek yanlış olabilir.

Ama gelin bu servete bir de başka bir gözden bakalım.
   

Hz. Adem (a.s)’dan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar bütün peygamberler, onlardan sonra sahabeler, alimler, imamlar ve önderler kendinden sonra ki nesillere “bizlere” bir miras bırakmıştır.

Bırakılan bu kutsal miras uğruna başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere yukarıda zikrettiğimiz bütün büyüklerimiz türlü eziyet sıkıntı çekmişlerdir.

Yakın tarihimize bakarsak İslami davayı yaymak için neler çekildiğini ne denli fedakârlıklar yapıldığını görebiliriz.

İşkence, zindan, muhacerat ve daha nice eziyetler sırf bu davayı daha iyi yerlere taşımak sonraki nesillere güzel bir miras bırakmak için çekilmiştir.

Peki, biz bu mirasa sahip çıkıyor muyuz?


Günümüz imtihanlarını asla küçümsemek için demiyorum; ama sanırım bu davanın en rahat mirasçıları bizim neslimiz olsa gerek.

Zira geçmiş yıllarda ki gibi işkence, cezaevi gibi durumlar şu anda yok, en azında bulunduğumuz ülke de yok.

Bu demek değil ki imtihanımız yok. Tabi ki çok büyük imtihanlarla karşı karşıyayız.

Bu neslin imtihanı sanırım nefsin arzu ve istekleri ile zorlu bir mücadele olsa gerek.

Ama şunu da unutmayalım ki davayı yaymak, tebliğ vazifesini yapmak eskiye oranla çok çok kolay bir durumda.

Eğer bizler bu kolayı kendimize zor edip işten kaçarsak vay bizim halimize…

Bırakılan mirasın asıl Sahibi bizlere sormaz mı sana en kıymetli madenden daha kıymetli olan bu mirasa sahip çıktın mı?

Bakın bu miras,

babamızdan, 

dedemizden, 

kalan ev, arsa veya arabaya benzemez.

Ya bu mirasa sahip çıkar hakkını veririz

ya da elimizden gidince sonraki nesillere çocuklarımıza bırakacak bir şeyimiz kalmayınca ahu vah ederiz.

Sonra benim oğlum şöyle oldu kızım beni hiç dinlemiyor diye diye dizimizi döveriz ama neye yarar.

Bu, bu dünyada ki ahu vah.

Bir de bunun ahiret boyutu var ki onu anlatmaya ne benim takatim yeter, nede sizlerin dinlemeye takati yeter.

Yani diyeceğim o ki; gelin bu miras elimizden uçup gitmeden ona dört elle sarılalım. Vaktimizi malımızı her şeyimizi onu daha da kıymetlendirip büyütmeye harcayalım. 

Paylaş: