Evrimleşme ve İnsanın Hayvanlığı Tartışmas
“Ben hayvan değilim diyen bir canlı, hayvan değildir.” Tezimiz bu.
Tezimizi de “evrim” tezinin tamamen doğru kabul edilmiş, ispatlanmış yani kanunlaşmış olduğunu farz ederek ispatlamaya çalışacağız. Yani (evrim olsun yâda olmasın), insanın şu an (en az 70 bin yıl) itibariyle bir hayvan olarak sınıflandırılmaması gerektiğine değineceğiz.
Yazımız meraklıları için (ve de gerekli görenler için) evrim ve “Biz İnsan mıyız, yoksa hayvan mı?” ikileminde kalmakla alakalı. Ki sokakta yâda üniversitelerde veya internet forumlarında binlerce insan; “İnsanlar hayvan grubuna girer mi-girmez mi?” konusunu da tartışmaktadır. Tartışma babalar ile oğul-kızlar arasında da geçmiyor değil. İman krizine geçen gençler de gördük. Dolayısıyla yazı; evrim, din ve bilim hakkında yaşanan tartışmalara farklı bir felsefi pencere açmak niyetindedir.
Uzun bir süredir; “Biz hayvanız! Biz Homosapiensler!” şeklinde müthiş bir vurgu var. Gelinen tekno-bilişim aşama ile beraber, daha fazla bu sesleri duyuyoruz (esasen eski İslam âlimleri de insana “(el-hayevânü’n-nâtık)” yani “konuşan hayvan” derlerdi. Bu söz de bir yanda kalsın).
İnternete, yayınlara ve Bestseller satılan antropolojik kitaplara bakın, devamlı ve ısrarlı bir şekilde (ve de dinlere de mesaj vererek) “Biz hayvanız. Şu ana kadar bizim hayvan olduğumuzu bize söylemediler. Hep gizlediler. Biyoloji-antropoloji ilmi, bizim hayvan ve de maymun cinsi olduğumuzu ispatlamıştır.” denilmektedir. Yani hayvan olduklarının sanki yeni yeni farkına varmışlar gibi bir görüntü ve gürültü var. Fakat ne olursa olsun “evrim”, din’e bilim üzerinden dayak atmakla kullanılmaktadır.
Öte yandan, bin yıl önceden başlayarak; Câbir b. Hayyân, Bîrûnî, İhvân-ı Sâfâ, Mevlânâ, İbni Haldûn, Nazzâm, Câhiz, İbnî Rüşd, Farâbi, İbni Sinâ, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İbni Miskeveyh, İbni Heysem, Kazvinî, Kınalızade Ali, Ragıb El-İsfehâni… ve yakın zamanlardan M. İkbâl gibi birçok alimimiz “tekâmül”ü yani basitten karmaşığa ve daha mükemmel olma yoluna uzanan bir tür yaradılışı savunmaktaydı.
Hatta bazısı açık açık (Allâh’ın sanatı olarak) insanın hayvandan geldiğini söylemişlerdi ama hiç de kıyamet kopmuyordu. Câbir b. Hayyân insanın ve çeşitli hayvan türlerinin laboratuvarda yapay olarak üretilebileceğini dahi söylüyordu. Öbür yanda Mevlânâ, yaradılışımız konusunda şiir yazınca da kıyamet kopmadı. Hatta İbni Haldûn ve İbrahim Hakkı “maymundan geldik” deyince de (ki ben maymun işine inanmamaktayım) ona “sen kâfirsin de demediler(?)“
Yine benzer şekilde İbni Arâbî, İmam Muhammed Bakîr, İmam Câfer Sâdık, Muhammed Abdûh da bizden önce yok olan insan benzeri “âdem varlıklar” olduğunu söylediklerinde de kıyamet kopmamıştı (ki bunu şu an bilim de söylemekte). Ama şimdi en azından belli bir çevrede kopuyor. Acaba neden? Biz mi çok ilerledik, yukarıdaki âlimler mi çok geriydiler? 1200 senedir “Yaradılış Tekâmülle olmaktadır” diyen bu entelektüel damar neden o zamanlar dışlanmadı?
***
Suud baş müftüsü Abdülaziz bin Baz (1910-1999); “Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah'ın, hem Kur'an'ın, hem Peygamber'in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne âlâ! Aksi takdirde kâfir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanların hazinesine katılır. Eğer ileri sürdükleri gibi dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıblenin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl bu iddia sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır.” Sözünden hareketle, esasen tek bir tarafı suçlamak çok basit geliyor bana. Bence bu “evrimciler”, vurguya bakılırsa, biraz da mecburdurlar. Çünkü son derece karanlık ve ilim karşıtı bir yobaz dini kitle ve bunların önderleri -hatta profları da- bilim karşıtı öte tarafta durmaktadır. “Biyoloji-ilim kâfiri” bir karanlık dini tabaka olarak bunlar, bir tarzda Allah’a inandığını söyleyip, Allah’ın kâinattaki ilim-tekâmül kanununu (sünnetullâh) inkâr etmektedirler.
Şuna da özellikle dikkat etmeliyiz. Evrimci olma yâda olmama tartışması Hıristiyan cenahta başlamış ve son yüz yılda da bize ulaşmış. Esasen bizim sorunumuz değil. Batı din-bilim çatışmasının bir ürünü. Bu kuyuya ve tartışmaya müslümanlar girmemeli. Bu kuyuda Hristiyanlık boğuldu ve Batıda bilim-felsefe tarafından tuşa getirildi. Teorik değil ama “ispatlı bilim” ne diyorsa doğrudur demek gerekir. Çünkü Allâh kâinat işlerini “abrakadabra” ile değil, “Ol!” diyerek bir oluşum süreçle, levh-i mahfuzla (evrensel ana hafızayla), bilimle ve tekâmülle yapmaktadır.
Öyleyse evrimle yaratılmaya inanmak-inanmamak, doğrudan yâda dolaylı bir mürtetlik anlamına gelmiyor. Olsaydı, yukarıda sıraladığımız büyük âlimler bunu yapmazdı.
***
Evrim fikri, ispatlı kesin doğru olsa dahi, biz şu son insan türü anlamında “hayvan” değiliz demiştik. Bu konuda bizim savlarımız da şunlar:
1-Evvela Tanrı’nın “sizi beşer-insan olarak yarattık” hitaplarından sonra, Evrim’i dini yıkmak için kullanamayız. Bunu yapmak, bizi ideoloji’nin tarif ve alanına sokar ve bilim değil ideoloji yapmış oluruz. İdeoloji de tehlikeli: Her ideoloji yarım bir din…
Üstelik de dinlerin içinde “yaratılma yöntemi” hakkında bir tek fikir yok. Yukarıda başka fikirlerin de olduğunu ispatlamış olduk. Yani “din” ayrı, Tanrı’dan rol kapıp da O’nun adına konuşanlar apayrı...
2-Evrim’i dini çürütmek için de kullanamayız. Bunu yaparsak bilimden uzaklaşmış oluruz. Çünkü bilimi ateizm için işletmişizdir. Konu bilimse, bilim önyargı dayatmaz. Çünkü temelde bilim, maddi olanla ilgilenir, olması gerekenlerle ve nedenlerle değil... Ki bilim her şeye âlim bir Tanrı da değildir. Bilim, Karl Popper’ın ifadesiyle; “yanlışlanabilir” olandır. Öyle olmasaydı “dogma” olurdu. Bu anlamda bilimperestlik doğru olamaz.
Esasen Allâh’ın yaratma kanunu “abrakadabra” sanan bazı dindarlar da evrimcilere fetva vermiş olamaz. Bu kalkış noktası ile yapılan iş; hem ideoloji, hem din, hem de yargıçlık veya cellatlıktır.
Fakat hatırlatmak isteriz ki; dinle yapılan her mücadele ancak bir din olmayı gerektirir. İnançlar, inançlarla yıkılır. Şu bir kısım evrimcilerin de farklı dinler kurduklarını iddia ediyoruz.
3-“Evrim kanunlaşmış bir tarzda kesin doğrudur” desek bile, gelinen aşamada biz hayvan değiliz. 13 milyar yıl önce bir Karbon atomuyduk, ama artık adımız “karbon” değil. Sonra su olduk, adımız “su” değil. Sudan bitkiye dönüştük. Belki tek hücreli su yosunu’yduk, ismimiz “yosun-bitki” değil. Topraktan-çamurdandık ama adımız “toprak” da değil. Sonra “hayvân-ı natık” olduk ve artık “hayvan” da değiliz, hatta “yüksek hayvan” da değiliz. Biz İnsan’ız.
4-Biz insanlar artık konum ve konu değiştirdik. Hayvan olmadığımızı biyoloji dersi bağlamında değildir. Fizik kimya da değil. Ki biz “Büyük Patlama” yani Big Bang vaktinde “fizik bilim” konusu, sonra toprakken “kimya bilim” meselesi, su ile de hayatlanınca da “biyoloji” konusu olduk. Şu an ise biz, yaklaşık yüz kadar bilimin konusuyuz.
5-Evrimciler, bizim tekâmülümüzün “biyoloji” tarafından çözüldüğünü sanmaktadırlar. Öyle bile olsa, tekâmülle beraber biyoloji de artık bizi çözememektedir. Onun için onlarca farklı “insan bilimleri” çıkmıştır.
6-Bence evrimciler işi anlamıyor: Biz şu an insanız. Bunu felsefi, fikri ve geçirilen yüksek evrim açıdan da söylüyoruz: Biz atom, su, toprak yâda hayvan olmayı çoktan aştık, artık değiliz. Dönüştük, neredeyse hiçbir hayvanın olmadığı tarzda kıyamda iki ayak dolaşıyoruz. “İnsan” adıyla üst form bir canlıya evirildik. Ölümle beraber ruh, cennetle beraber daha üst melekvârî bir diğer aşamaya terfi edeceğiz… En nihâye kendi yaratanımız ve kâinat kanunlarını koyan Allâh’a yol alacağız.
Öyleyse hep ilerleme ve tekâmül var. Bence bu tekâmül de başımıza iş açacak: yargılanacak, cennet yâda cehennemi boylayacağız: Tekâmüle inanıp, adalete inanmamak olmaz. Adaletin kendisi zaten kemâldir.
7-Öyleyse tekâmülümüzün göstergeleri çoktur. Biliriz ki madde ile bitki arasındaki asıl fark hayat’tır. Bitki ile hayvan arasındaki fark şuur’dur. Biz ile hayvanlar arasındaki fark da şu an; “kendini bilmek, bildiğini bilmek”, sanat yapmak, ahlak, tapınma ihtiyacı ve “ruh” denen o büyük gizemdir. Biz göründüğümüzden ziyade, görünmeyen onlarca manevi özelliklerle donanmışız.
Aslında biz, daha çok görünmez bir varlığız. Ve bu görünmezliğe yani ruhsallığa daha da çok yaklaşıyoruz. Bu yeni manevî kurgusal özelliklerimizle; devletler, ilimler, sanatlar, kurumlar, tapınaklar… yapıyoruz.
Onun için ikide bir, manalı manalı bir hayvan olduğumuzun söylenmesi bence doğru değil. Elbette fizik, et, kemik olarak hayvan’ız. Ama gelişmiş ruh, şuur, akıl, sanat ve ahlak olarak da insanız. Bize “eşref-i mahlukât” diyen Kur’ân, bunu doğrulamakta. Kur’ân, kesik de olsa yaradılışı açıklamaktadır (çünkü bilim kitabı değildir). O, ayetlerinde kısaca; yokluktan atom-gaza ve toza, tozdan suya, sudan toprağa-çamura ve ete dönüştüğümüzü açıkça belirtiyor. Bunları sıralarken de; sünnetullâh, levh-i mahfuz (evrensel bilgisayar) ve benzeri kelimelerle de bunu teyit etmektedir.
8-Beri yandan; “Her canlı hayvandır ve insan da hayvandır” denilemez. Bu fazlaca önyargılı ve kaba bir hükümdür. Hem ateist evrimciler kâinatın kaçta kaçını gezip çözdüler ki bu kadar peşin konuşuyorlar? Hayvanlar maddi canlılardır. Ve karbon bazlı hayattırlar. Karbon bazlı hayatın tek hayat şekli olarak sunulması oldukça basit bir önyargı. Mesela evrende hayatın ortaya çıkabileceği ve yüzdesi en fazla olan bir diğeri ise (denildiğine göre) “silikon bazlı hayat”tır. Bize göre karbon bazlı olmayan, daha ötede enerji beden adına cin, melek ve daha nice varlıklar da bulunmaktadır.
9-Hem varlık zincirinin en üst yüksek formu neden hayvan cinsi olsun ki! Neden canlılık hayvan olmada dursun-noktalansın ki! Varlık gelişim katmanlarının olduğu kesinken, neden burada iş bitsin? Evrim hep ilerlemeden bahsetmiyor mu? Tekâmül hayvanlaşmada mı durdu? İşte insanlar da hayvanlıkta durmadılar. Bazı evrimciler maalesef böyle sanmaktadır.
Hayvan olduğumuzun söylenmesi bir hakaret midir? Bence bu aşamada; Evet.
Felsefi, ruhi ve ahlaki olarak düşünülürse bu bir hakarettir. Biz artık son -70 bin yıldır- hayvani aşamayı çoktan geride bıraktık. Daha üst bir formuz ve daha da ilerleyeceğiz. Bu ölümle de durmayacak…
Bu değindiğim bakış tarzının; bilim, din, felsefe ve mantık açısından daha doğru olması pekâlâ mümkün (elbette en doğrusunu Allâh bilir).
Hâsılı “Ben hayvan değilim” diyen bir canlı, artık hayvan değildir. Çünkü hiçbir hayvan “ben hayvan değilim” demez-diyemez. Zaten diyecek yüksek bilinç, akıl ve ruha da sahip değildir. Yani evrimci “biz hayvanız” deyince köken ve biyolojiye göre bunu söylemekte, dindar da gelinen aşamaya göre söylemektedir. Fakat dindar kişi, bazen kendi elindeki dini bilginin sembolizmi yâda tanrısal bazı farklı bilmediğimiz yaratma usullerini kavramadan konuşmaktadır. Vesselam (Selahattin Çelik)